Ekmekle İlgili Herşey
Makaleler
Duyurular
Röportajlar
Haberler
Diğer
Bayat Ekmek Yemekleri
" "
Ayrılmaz üçlü; Buğday - un - ekmek...

Ayrılmaz üçlü; Buğday - un - ekmek...

T.E.S.İ.S : Un sektöründe başta Ege bölgesi olmak üzere ülke genelinde önemli bir kuruluşsunuz. Kuruluşunuz hakkında ve özellikle de  “Silobas” araçlar konusunda biraz bilgi alabilir miyiz.?

 

1991 yılından bugüne kadar İzmir’de faaliyet göstermekteyiz. Bölgenin en yüksek kapasiteli bir işletmesi olmakla birlikte her çeşit unlu mamullerin ununu yapabilmekteyiz. Sadece bölgemize değil aynı zamanda ülkemizin her yöresine ve hatta yurtdışına dahi ürün göndermekteyiz. Silobas dediğimiz sistem ise altyapısı uygun büyük ekmek fabrikaları ile birlikte yine alt yapısı uygun unlu mamullere tanker şeklinde ki taşıma araçlarımız ile un naklinin yapılmasıdır.

 

T.E.S.İ.S : Sektörün lideri olma vasfı ile uzun süredir de Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda sektör temsilcisi olarak yer almaktasınız. Burada yapmış olduğunuz çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

 

1997 yılından bu yana Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda gerek meclis üyeliği, gerek sektör temsilciliği ve gerekse de EBSO Yönetim Kurulu Üyeliği’nde yer aldım. EBSO Başkan Yardımcılığı görevinde de bulundum. Halen de EBSO bünyesinde Odalar ve Borsalar Birliği  Sanayi Konseyi Üyesiyim. Burada da bölgemizin gıda sektöründen sorumlu yönetim kurulu üyesiyim. Burada ki görevim bölgede yer alan sektör temsilcilerinin sorunlarını Odalar Borsalar Birliği nezdinde çözebilmektir.

 

T.E.S.İ.S : Her sektörün olduğu gibi un sektörünün de sorunları bulun maktadır. Bu sorunlar ile mevcut durum hakkında bilgi verir misiniz?

 

Sektörün sıkıntılarını iki başlık altında toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi buğdayda ki yeni kodeks uygulamasıdır.  Un sektörünün temel maddesi bilindiği üzere buğdaydır. Ancak 2013 yılının Temmuz ayında Buğday ile ilgili yapılan kodeks değişikliği nedeniyle kepek değeri arttırıldı ve bu da kül miktarı olarak adlandırıldı. Yeni yürürlüğe giren bu değişiklik sonucunda ise mevcut buğday ile ekmek üretimi yapabilmek son derece zor ve bu zorluk sonunda da sıkıntılar baş göstermektedir. Bu sıkıntıları aşabilmek için ise yurt dışında daha kaliteli buğday ithal etmek zorunda kaldık. Bu ithalat aslında bizleri de son derece üzmektedir. Oysa ülkemizde daha kaliteli bir buğday üretimi yapıldığı takdirde ise unda ki kepek oranında daha verimli olacağı herkes tarafından bilinmektedir. Bu konuda bakanlığımızın da devreye girip özelikle kaliteli buğday üretiminin teşviki için çalışma yapması sağlanmalıdır.

  İkinci önemli sıkıntımız ise Türkiye’de çok miktarda un üreten fabrika bulunmaktadır. Kapasite kullanımının yüksek olmasından dolayı son derece büyük haksız rekabetler yaşanmaktadır. Durum böyle olunca da mevcut tesislerimiz ayakta kalmakta güçlük çekmektedir. Bu nedenledir ki kapasite kullanımları da üçte bir seviyenin dahi altına düşmüş durumdadır. Ege de 1991 yılında 11 tane un fabrikası var iken bugün için sadece 4 tane un fabrikası kaldı. Bunda da en büyük sorun kapasite kullanımında ki seviye düşüklüğüdür. Bu duruma bir çözüm bulunması ve rekabetin mevcut şartlarda eşit şekilde yapılıyor olmasının da sağlanması gerekmektedir. Mevcut emeği, bilgi ve becerisi olan insanların yok olmaması ve ayakta kalması için bu son derece önemli bir şart. Yeni tesisler ile birlikte mevcut tesislerin de bu konuma dikkat etmesi gerektiğini ve hatta bu konuda bakanlığın da gerekir ise düzenleme yapmasının da şart olduğunu belirtmekte yarar var.

 

T.E.S.İ.S : Unun ve dolayısı ile de ekmeğin temel maddesi olan buğdayın fiyatları üzerinde yapılan tartışmalar sektörü ne şekilde etkilemekte?

 

Türkiye’de buğdaya yön ve hayat veren Tarım Bakanlığını bünyesi altında yer alan Toprak Mahsulleri Ofisidir.  Bu kurumumuz gerek çiftçiyi ve tüketiciyi en iyi şekilde korumaya çalışmaktadır. Bu kurumumuz bugüne kadar gerek bölge, gerek ülke ve gerekse de dünya genelinde yaptığı çalışmalarda son derece başarılı bir yol izlemekte ve takdir toplamaktadır. Gerek enflasyona göre ve gerekse de diğer girdilere göre gerçekleştirdiği fiyat politikası hem çiftçiyi hem de nihai tüketiciyi son derece memnun etmektedir. Çiftçiye uyguladığı fiyat politikası sonrasında piyasaya göre belirlediği bir kar politikası da oluşturarak ürünün nihai tüketiciye ulaşmasının sağlanması konusunda da belirleyici olmaktadır. Tabii ki bazı istisnalar oluyor. O da dünya genelinde yaşanan sıkıntılardan kaynaklı istisnalardır. Mesela küresel ısınmaya bağlı sıkıntılar bunlara verilecek örnektir Küresel ısınmaya bağlı olarak dünya genelinde yaşanan ürün eksikliği sırasında Türkiye’nin de sadece kendine yetebilir ligi söz konusu olduğu için ihracatta ve buna bağlı olarak da fiyatlarda bazı sıkıntılar yaşanabiliyor. Bu dediğim gibi istisnai bir durum. İşte bu durumda dünya genelinde artan buğday fiyatları ofisin ön göremediği bir durumu da ortaya çıkarmaktadır.   Bu konuda ilgili bakanlığımız hemen devreye girerek aradaki fiyat farkını sübvanse etmektedir. Ancak işin bir başka boyutu daha var. Buğday fiyatlarının artması çiftçimizin yararı açısından da son derece önemlidir ve kanımca biraz daha artmasında yarar görmekteyim. Çünkü temel gıda maddesi olan buğdayın çok ucuz olması da israfa neden olmaktadır. Ayrıca fiyat politikası da kontrol altında tutulamamaktadır. Bunun yanı sıra iyi bir buğday taban fiyatı verilmediği takdirde ise çiftçimiz de buğday yerine katma değeri yüksek başka ürüne yönelmektedir. Durum böyle olunca da bu kez ithalata yönelim artmakta ve dışa bağımlı bir konuma gelinmektedir. “Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde gelmez” derler ya bizde ithalata bağımlı olur isek durumumuz zorlaşır. Bu durumda Toprak Mahsulleri Ofisimizin daha etkin bir rol alarak çiftçiyi desteklemesi gerektiğini düşünüyoruz. Çiftçiye verilecek iyi bir taban fiyat ülkemizin bu kesimini rahatlatacağı gibi 76 milyonun da dolaylı yönden bunu destekleyeceğini düşünmekteyim. Çünkü çiftçinin gelirlerinde ki artış tüm kesimlere yansıyacak bir artıştır. Her ne kadar buğdaya verilecek yüksek fiyat un fiyatlarına da yansıyacak olsa bile ekmek ve unlu mamul-lerin fazla etkileyeceği düşüncesini taşıma-maktayım. Çünkü gerek ekmekte de ve gerekse de unlu mamullerde unun genel maliyette ki oranı sadece yüzde 30 dur. Bunun da spekülasyonlara yol açacağını düşünmüyorum. Bu nedenle Toprak Mahsulleri Ofisimizin Türkiye’de tek belirleyeceği kurum olma vasfı ile konuyu iyi şekilde değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

T.E.S.İ.S : Ekmeğin çeşitlendirilmesi ve geniş bir ürün yelpazesi şeklini alması sektöre ne gibi katkılar sağlıyor?

 

Halkımızın beslenme alışkanlıklarının değişmesi, televizyonlardaki gıda programlarının izlenirliğinin artması ve buna bağlı olarak toplumumuzdaki obezitenin süratle çoğalması sonucunda Sağlık ve Tarım Bakanlığımız ortaklaşa olarak bu soruna el attı ve bazı çözüm yolları ile birlikte öneriler getirildi. Öncelikle daha sağlıklı bir besin sunulması hedeflendi ve bu yönden de geniş bir ürün yelpazesi oluştu. Burada tabii ki halkın bilinçlenmesi de son derece önemli. Bilinçlenen halkımızı tam buğday, yarım buğday, kepekli gibi değişik yelpazede ürünler aramaya başladı. Yani arz-talep dengesi farklı boyutta gelişti. Bu gelişme son derece vitrin zenginliğini de beraberinde getirdi. Bugün için artık unlu mamullerde ve fırınlarda son derece değişik ürünler görebilmemiz mümkündür. Bu durum kültürümüze kültür de kattı.. Bölgelerimizde değişik şekilde yapılan börekler, pastalar, kurabiyeler bizlere daha iyi şartlarda sunulmaya başlandı. Ayrıca ülkemizin gelecek yıllarda ki ihracat hedeflerinde de değişik ülkelere ihracatı yapılabilecek ürünlerin oluşması bakımından son derece önemlidir. Gönlümde Egenin incisi olan İzmir’in gevreğini, kumrusunu, boyozunu ve hatta diğer bahse konu ürünleri dünya mutfaklarına ve dünya insanının sofrasına sunmak var. Eğer bunu gerçekleştirir isek hem ekonomik yönden bir girdi sağlanacağı gibi hem de Türk kültürünün dünyaya yayılmasına ön ayak oluruz. Bu da bizlere ayrı bir gurur ve mutluluk verir.

 

T.E.S.İ.S : Türk halkının “Un” deyince aklına ilk geldiği ekmek sektörü konusunda da iş yaşamında iç içesiniz. Ekmek sektörünün durumu ve sıkıntıları hakkında görüşleriniz nelerdir?

 

Un sektörünün yaşadığı sıkıntıları maalesef ekmek sektörü de yaşamakta. Üretimin fazlalığı sonucunda arz talep dengesinde ki arzın fazlalığının yanı sıra gerek belediyelerin, gerek askeriyenin, gerek bazı kamu kuruluşlarının ve gerekse de bazı cezaevlerinin ekmek üretmesi haksız rekabeti körükleyici bazı unsurları da beraberinde getirmekte. Aslında bir yasal düzenleme var ama gerçek yaşamda uygulamaya geçirilemedi. Burada iyi üreten ile kötü üreten arasında farkındalık yaratıyor. Bu durumda ise insanımızın temel maddesi olan ekmek üzerinde bazı sıkıntıların oluşmasına neden oluyor. Bu haksız rekabet yeni yapılan düzenlemelerin uygulanması ve ek bazı düzenlemelerin de yapılması ile son bulabileceği düşüncesindeyim. Halkımızın asıl temel maddesi olan ekmeğin halkın sağlığını tehdit eder hale gelmesine seyirci kalınmamalıdır. Çünkü bugün için Pazar yerlerinde, internetten ya da değişik satış alanlarında satılan ve imalatın nerede yapıldığı ve hangi maddenin kullanıldığı ekmeklerin halkın sağlığını ciddi şekilde tehdit ettiği de bir gerçektir. Artık bana göre bu işi yapan ile yapmayan ayırt edilmeli ve son derece sıkı bir şekilde kontrollerin yapılması sağlanmalıdır.. Bu kontrollerin yetkili kurumlar ile birlikte halk tarafından da yapılması en büyük dileğimiz. Çünkü bu sektöre kuşaklar boyu emek vermiş ve sektörün gelişmesi için çaba gösteren ve sektörün gereğini sonuna kadar yerine getiren ile hedefi sadece kar olan ve “Ne olursa olsun kar edeyim” diyenleri aynı kefeye koymamalıyız. Sonuç itibari ile her sektörde olduğu gibi ekmek sektöründe de var olan haksız rekabet son bulmalı ve halk sağlığı bakımından da son derece önemli olan ekmek sektörünün arzu edilen noktaya gelmesi sağlanmalıdır. Bu durum ancak yasal düzenlemeler ve bu yasal düzenlemelerin harfiyen yerine getirilmesi ile olur. Tabii ki sektör de bu durumda kendi kendisini denetleyerek daha saygın hale gelmesi gerektiğini bilmelidir. Çünkü halkımızın temel maddesi olan ekmek, savaşta varlığı ne denli önemli ise barışta da varlığı o derece önemli olan ve yere düşürdüğümüzde de anlımıza koyarak öptüğümüz bu nimettir. Bu özelliği hiçbir zaman yitirilmemelidir..

 

T.E.S.İ.S : Bu arada tabii ki her sektörde olduğu gibi un ve ekmek sektöründe de haksız bir rekabet bulunmakta. Bu haksız rekabet sizce nasıl önlenir?

Haksız rekabet, ürünün fiyata dayalı endeksten çıkartılarak, fiyata dayalı olan bir yapıdan kurtarılması ile olur. Çünkü ekmekte belirlenen bir nark var. Bu nark sabit tutularak üzeri serbest bırakılmalıdır. Gerek üretim şekli ve gerekse de diğer üretim maliyetleri bir araya geldiğinde ekmeğin satış politikası farklı olmaktadır. Bu nedenle ekmeğin belirlenen narkın üzerindeki durumu serbest bırakılmalıdır. Gram ve kurallar bakımından disipline edilmesi konusu sabit bırakılarak diğer unsurlar tüketicinin beğenisine sunulmalı ve böylelikle serbest fiyat oluşmalıdır. Tüketici hangi kalitedeki ekmeği kaç paraya alacağını kendisi bulur. Fiyat endeksi, bakkala verilen hizmet, bakkala verilen ekmek ile değil kalite ile belirlenmelidir. Bakın Toprak Mahsulleri ofisinde belirlenen ekmek israfında birinci sırada bakkallardan ve süpermarketlerden alınan iade ekmek bulunmaktadır. Geçtiğimiz günlerde sayın Başbakanımızın açıkladığı gibi yıllık israf edilen ekmek bedeli ile yüzlerce okul, yüzlerce hastahane, yüzlerce kilometre yol yapıyor. Bu milletin bu denli sokağa atılacak parası yok. Bu ekmeğin bir un bedeli var, bir emeği var, bir masrafı var. Bunlara da yazık. Bir buğday bir yılda yetişiyor. O buğdaydan yapılan un sayesinde ekmek yapıldığını ve israf edilen ekmeğin bir yıllık buğdayının da emeğinin israf edilmesi demek olduğunu unutmayalım. Bu nedenle satılacak kadar ekmek alınarak vitrinlere konulmalıdır. Ekmek üzerinden siyaset yapılması ve ekmek üzerinden müşteri kazanılmaya çalışılmasının haksız rekabet oluşturduğu ve haksız rekabet sonucunda vitrinde kalan ekmeğin de israfa yol açtığını unutmayalım. Ekmek üzerinden politika yapmak yerine bu soruna kesin çözüm bulacak kanunların biran önce çıkartılarak yürürlüğe konulması gerekmektedir. Bu sorun sadece Ekmek İşverenleri Sendikasının sorunu değil ekmekten ekmek parası kazanan tüm esnafın sorunudur. Burada ekmek sektöründen ekmek yiyen herkesin ve ekmek ile ilgili tüm sivil toplum örgütlerinin harekete geçmesi gerekmektedir. Artık kurallar konulmalı ve bu kurallara kesinlikle uyulmalı. Aksi takdirde gelecek yıllarda sektör olarak herkes zarar görecektir.

T.E.S.İ.S : Ülke genelinde yaygınlaşan ve Türk örf, adet ve geleneklerine göre dayanışmayı da ön plana çıkartan “Askıda ekmek” projesi hakkında ki görüşleriniz nelerdir?

 

Bilindiği gibi bu proje ekmek almaya ekonomik olarak gücü yetmeyen vatandaşlara yönelik dayanışmayı esas alan bir proje. Maddi durumu yeterli olan bir kişinin ekmek alırken bir ekmek parası fazla vererek askıya ekmek bırakması ve fakir insanların o ekmeği ücretsiz alması. Başlangıcı son derece güzel ve doğru ama uygulaması son derece zor bir proje. Projenin sürdürülebilmesi ve projede ki samimiyet konusunda bazı endişelerim bulunmakta. Ben bedava ekmek verilmesine karşıyım. Bu proje hakkı ile yapılacak ise ve sosyal sorumluluk projesi olarak adlandırılıyor ise bir sahibi olmalı. Bunun bazı yöntemleri de olmalı. İyi niyetle yola çıkılabilir, ama gelecek günlerde bu konu gerek siyasi alanda ve gerekse de art niyetli kişiler tarafından suistimal edilebilir. Amaç güzel ama sistem olmalı. Sistem de projenin usulü olmalı ve sahibi olmalı. O kurum ya da kişi bu sistemi takip etmeli ve günahı ile sevabı ile sahip çıkarak projeyi gerçekten muhtaç insanlara ulaştırmalıdır. Aksi takdirde iyi niyetle başlayan güzel bir proje yanlış yönlere gider. Sistemli olarak başlayan proje sağlıklı yürüdüğü takdirde kartopu gibi de büyür ve amacına da ulaşır.

Tüm hakları saklıdır @2013 Türkiye Ekmek Sanayi İşverenler Sendikası